Mescid-i Aksa’yı konu edinmek, anlatmaya ve anlamaya çalışmak, üzülerek söylemeliyim ki; Kudüs’ten bihaber olduğumuzun pek açık bir ifadesidir. Geç kalınmışlığın ve unutulmuşluğun göstergesi, sessiz çığlıkların duyulamadığı, kanayan yaramız “Mescid-i Aksa”.
Mescid-i Aksa, hayatımızın her zerresinde hemhâl olmamız gereken, Ümmet’in birliğini ve beraberliğini ifade eden kutsal değerlerimizdendir.
Bir duyum alıyorsunuz ve “Mescid-i Aksa’nın kapıları Müslümanlara açılmış”. Ne kadar da acı bir haber öyle değil mi? Biz Müslümanlar olarak üç kutsal mescidimizden birisi olan Mescid-i Aksa’da, Siyonist devleti İsrail tarafından ibadet etmemize müsaade edip etmemesine kalmış keyfiyyeti içerisinde savrulup gidiyoruz.
Kudüs’te her gün yaşanan trajedileri sıradan bir mesele gibi, bizleri ilgilendirmeyen bir mevzu gibi terör devletinin yaklaşık 2 milyar Müslüman âleminin gözleri önünde yaptığı tüm mezalimi sadece seyretmekteyiz.
İşte öyle bir gaflet ve dalalet içerisinde kalmış Müslüman âlemi, ecdadının ne fedakârlıklarla azim ve gayretle İslâm’ın izzet ve şerefini temsil eden Mescid-i Aksa’yı kazandığını unutmuş. Ayaklarına pranga vurulmasına müsaade etmek mecburiyetine düşmüştür.
Bu kutlu davanın ilk adımlarını atan Hz. Ömer (Radıyallahu anh) efendimizin fethinin; askeri ve siyasi sürecinden ziyade, sahabenin 23 yıl boyunca Resulûllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’den almış olduğu eğitim ve terbiye sonucunda meydana gelmiştir. Bu şehrin dinimizde çok önemli bir yeri olduğu için Hz. Ömer, şehrin vakıf olduğunu ve hiç kimsenin burada toprak alıp satamayacağını, hibe edemeyeceğini ilan etti. O, Mescid-i Aksa’ya İsra ve Miraç hadisesinde olduğu gibi Peygamberimiz (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem)’in girdiği yerden girmeyi tercih etti ve Mescid-i Aksa’nın içinde tahiyyatü’l – mescid namazı kıldı. Öğle namazı vakti geldiğinde ise herkes Efendimiz (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem)’in müezzinine baktı. O eski günleri tekrar yaşamak istiyorlardı. Fakat Bilal (Radıyallahu anh), Efendimiz (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem)’in vefatından sonra hiç ezan okumamıştı, ancak bu an farklıydı. Rasulûllah (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem) bu anı sahabeye anlatmıştı. Ve Bilal (Radıyallâhu anh) kalkıp ezan okudu, bütün gözlerden aşk ile yaşlar süzüldü.
“Sen bu fethi istiyordun Ya Rasulûllah! Ve işte biz şehri fethettik. Kudüs kardeşlerine kavuştu.
Hz. Ömer (Radıyallahu anh) efendimizin, Kudüs’ün fethinden sonra Kudüs halkına verdiği Emanname’de; “Kimse dini inançlarından dolayı zorlanmayacak, kendilerine asla zarar gelmeyecek ve yurtlarına Yahudiler iskân olunmayacaktır. Bunlardan kim yurdunu terk etmek isterse, gideceği yere kadar mal ve can emniyeti sağlanacaktır. Yurdunda kalmak isteyenler ise, güvende olacaklardır” sözü tarihte tekerrür etmektedir. Lâkin, ne yazık ki Müslümanlar aleyhine dönmüştür.
Bizler, Müslümanlar olarak tarihin seyrinin tekrardan değiştirmek için sahibi olduğumuz bu topraklarda yeniden bağımsız olma, egemenliğimizi kazanmak ve hâkimiyet kurmak düşüncesi ile Yüce Mevlâ’ya dua edip, bu kutlu “İntifada”da yerimizi almak mecburiyetindeyiz.
Ümmet’in başsız kaldığı bu asırda; ben de Kudüs için bir neferim diyebilmek ve hiç kimsenin olmadığı yerde ben varım demektir “İntifada”.
İşte şimdi Mescid-i Aksa boş bırakılmamalıdır. Mescid-i Aksa Filistinlilerin desen olmaz. Mescid-i Aksa Arapların desen yine olmaz. Lâkin Mescid-i Aksa Ümmet-i Muhammed’in dersen işte o zaman İslâm âlemi felaha ulaşır. Mescid-i Aksa bizimdir.
Gidelim, görelim, anlayalım ve gelecek nesillerimize de anlatalım…
“Mirasımız”a sahip çıkalım…
“Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O'dur”. İSRA SURESİ/1
Allah’ım; Bu ayet-i celile’nin hürmetine dualarımızı işit, İslâm’ın izzet ve şerefini bizlere tekrar kazandır. Senin Şeriati’ne bizleri layık eyle ve bizleri müşerref kıl. Amin.
Araştırmacı - Mete AKSAKAL
İlk Yorum Yapan Siz Olun!