İlmi Çalışmalar

İlmi Eğitim

Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin ifâdesi ile: “Hiç şüphe yok ki Dîn-i Mübîn-i İslâm’ın devâmı ve bekâsı; din ilimlerinin öğrenim ve öğretimine bağlıdır.”

Bizlere hayâtın her alanında ‘kudve’ (örnek, önder) olan Rasûlüllâh Sallellâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in ilim talebesine gösterdiği ilgi ve alâka; yegâne vâroluş gâyemiz olan İslâmî yaşantının ancak İslâm ilimlerinin bekâsına, ilmin bekâsının da ilme olan talebin ve ilim talebelerinin devâmına bağlı olduğuna dikkat çekmektedir.

İlim öğrenmenin her Müslüman erkek ve kadına farz olduğunu buyuran Fahr-i Kâinât Efendimiz, hâl-i hayâtında ilim öğrenmek ile meşgûl olan Ashâb-ı Suffe’yi dâima himâye etmiş, kendileriyle bizzat alâkadâr olmuştur.

Nitekim geçim kaynağına sâhip olmayan ve ekserîsini fakîr sahâbelerin oluşturduğu Ashâb-ı Suffe’nin maîşeti ile de bizzat ilgilenen Peygamber Efendimiz Sallellâhu Aleyhi ve Sellem onları Ashâb-ı Kirâm arasında birer ikişer taksîm etmiş, bâzen kendisi evine götürmüş ve onların aç kalmalarına, zor duruma düşmelerine müsaade etmemiştir.

İçinde yaşıyor olduğumuz inkâr çağının en büyük ihtiyâcı; kuşkusuz asrın hastalığı durumundaki zihnî bunalıma kökten çözümler bulacak, sahte şüphelere muknî cevaplar verecek, toplumun hem kalbine hem zihnine hitâb edecek Ehl-i Sünnet âlimlerdir. Bu gâyede ilim talebelerine yapılacak maddî ve mânevî desteğin ehemmiyeti âşikârdır.

İmâm Rabbânî Kuddise Sirruhû Hazretleri, kendisine ilim talebelerine destek olmak için bir miktâr para gönderen zâta yazdığı mektûbunda şöyle buyurmaktadır:

‘‘İlim talebelerine ve tasavvuf ehline sarf ve harcamak üzere, bir miktar para gönderdiğinizi yazıyorsunuz. Mektûbunuzda ilim talebelerini tasavvuf ehlinin üzerine takdîm etmeniz çok güzel oldu. Değer bakımından gerçekten böyledir. Zâhir, bâtının ünvânı olduğuna hükmedilir. Bâtında da bu cemaatin (yâni ilim talebelerinin tasavvuf ehlinin üzerine) takdîm edilmesini ümîd ederiz. İlim talebelerini tasavvuf ehlinin üzerine takdîm etmek şerî‘atın ilerlemesine sebep olur. Çünkü ilim talebeleri, nebevî şerî‘atın yükünü taşıyanlar ve bekçileridir. Muhammed Mustafâ (Aleyhisselâm)ın dîni, onlarla kâimdir. Din, ilim talebeleriyle ayakta durmaktadır.’’

‘‘Hayra delâlet eden (hayra vesîle olan, işlenmesine sebep olan); hayrı işleyen gibidir.’’

Bir başka rivâyette;

İslâm’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevâbı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevâbından da kendisine verilir. Fakat onların sevâbından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayırılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.” buyrulmuştur.

Binâenaleyh vesîle olunan hayrın kıymetine göre alınan ecir de artmaktadır. Aynı zamanda sebep olunan hayrın sürekliliği alınan ecrin de sürekliliği demektir. Buna “Sadaka-i Câriye” denir.

Sahîh-i Müslim’de rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh Sallellâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“İnsan ölünce, üç şey hâriç ameli kesilir: Sadaka-i câriye, faydalı ilmî eser bırakmak veyâ ona duâ ve istiğfâr edecek sâlih çocuk.’’

Dolayısıyla ilmin gelişimine yapılan küçük veyâ büyük herhangi bir tasadduk şüphesiz ki sadaka-i câriye kabîlindendir. Zîrâ fâidesi ve netîcesi kıyâmete kadar bâkîdir.

Detaylı bilgi için bizi arayın

Ara